Adana'nın Öncü Gazetesi
$ DOLAR → Alış: 34,16 / Satış: 34,30
€ EURO → Alış: 37,47 / Satış: 37,62

KADINA ŞİDDETE HAYIR

EĞİTİMCİ - YAZAR HALİL KIRIK
EĞİTİMCİ - YAZAR HALİL KIRIK
  • 27.11.2020

KADINA ŞİDDETE HAYIR

Kadına şiddet maalesef modern zamanımızda hala var olan bir toplumsal sorundur. Aile yapısının niteliği, aile içinde şiddeti ortaya koyan etmenlerden biridir. Aile üyeleri arasındaki ilişiklerin zayıf olması, ev içi rollerin amacına uygun, düzenli olmaması, aile üyelerinin kendi aralarında nitelikli zaman geçirmemeleri, aile içinde fertlerin yeterli düzeyde duygusal paylaşım yapmamaları gibi süreçler aile içi çatışmalara, strese yol açar. Ve bu süreçlerin sonunda şiddet yaşanır ki, bu kuşaktan kuşağa geçiş gösterir ve öğrenilen bir yapı olur. Saldırganlık erkekte daha çok başarı, üstünlük kurma, cesaret, güçlü olma vs anlamları taşır. Aslında bu gibi istekleri tatmin etmenin arkasında temelde özgüven sorunu vardır. Erkek ve kadın farklı özeliklere sahiptir ve tamamlarlar birbirlerini özlerinde. Birinin başardığını diğeri yeterli düzeyde başaramaz, çünkü yaratılış gereği fonksiyonları farklıdır. Evliliklerde tanıma aşaması maalesef çok gerçekçi olmuyor çoğu zaman. Evlenene kadar iki taraf da çok yapıcı oluyor, uyumlu görünüyor, evlenince artık elde etmenin verdiği rahatlıkla bireyler uyumu bozabiliyor, sevgileri olsa dahi bunu istikrarla sürdürecek adımlar atmıyorlar. Sonunda evlilik heyecanını yitirip zorunluluk olarak algılanabiliyor, bir noktadan sonra aynı evde yaşayan birbirinin ruhundan bihaber eşler ortaya çıkıyor. Sonuçta yürek frekansı kurulacak kadar yapıcı, mantıklı yaklaşımlar yerine sıradan davranışlar sergilenmekte, erkek ve kadın birbirinden şikayet eder hale gelmekte,’’Sen eskiden böyle değildin’’ tarzından serzenişler önce iletişim koparmakta, sonra güveni zedelemekte, sevgiyi çok uzaklara gömebilmektedir. ‘’Aşkın eksikliği değil, arkadaşlığın eksikliği bir evliliği mutsuz yapar’’ der Nietzche. Evlilikte sevginin gerçek gücü, ilişkilerin derinliği çiftlerin sert tartışmalarında, anlaşmazlık konularında sergiledikleri tutumlarında ortaya çıkar. Modern ilişkilerin temel sorunu ‘’Ben böyleyim, değişemem.’’ savunması, önyargısıdır. Özeleştiriden yoksun duygusal ilişkilerde beslenen aşk değil, egolar olur. Sevginin bitmemesi hem beyinsel hem de yürekten doğru iletişim kurulmasına bağlıdır. İki bireyin bütünlüğü ancak karşımızdaki insanın yapısına uygun davranışlar ve doğru sevgi gösterilerine bağlıdır. Bilinçli yapılmayan çoğu evlilik, eşler eğer ilerde esnek olmazsa şiddete, kadına yönelik şiddete yol açar. Kadına yönelik şiddet uygulayanların özellikleri daha çok şunlardır: Erkekte duygusal baskı ve sorumluluklardan kurtulma, düşük benlik algısı yani eksik kişilik oluşumu, engellenmiş duyguların verdiği acıları hafifletme isteği, empati yeteneğinin çok düşük olması, madde bağımlılığı etkileri, kıskançlığa bağlı olarak eşini sürekli kontrol etme isteği, aile içinde istismar ve şiddetin olduğu ailelerde yetişmiş olma, güven duygusundaki azalmalara bağı olarak daha çok bağlılık isteği vs. Anne babalar kız çocuklarını koruma adı altında baskıyla büyütüp, özgüven kazanacakları ortam sağlamazsa, erkek çocukları güçlü olsun diye egosunu sürekli yüceltirse, evlilik zamanlarında erkeğin, eşine baskı yapma riski artar. Şiddet gören kadın korkar, uyku düzeni bozulur, yardım almak istese de erkekten korktuğu için şiddeti saklama gereği duyar. Ayrıca şiddet gören kadın yaşadığı baskıyı içine atabilir, böylece şiddeti kabul edecek kadar özgüveni azalabilir, özgüven azalınca şiddet sistemli olarak devam eder. Kadın yavaş yavaş yaşam kontrolünü kaybetmeye başlar zamanla. Kadın kendini suçlama eğiliminde olur zamanla, karmaşık duygular yaşayabilir. Bu süreçte kadın, kendisini anlayan birileri çıkmayınca yalnızlık terk edilmişlik hislerine kapılır. Çocuklarının, yakın çevresinin güvenliği için şiddete karşı zamanla direniş göstermez. Hele de ekonomik bağımsızlığı yok ise durum daha da zor olur. Kadın eşinden boşanma sürecini göze alamazsa, içinde eşinin değişimine yönelik umut besler, bu da erkeği şiddet uygulama noktasında teşvik eder. Yine kadın şiddet sürecinde duygusal olarak çok yıpranır, ağlama ve gülme patlamaları yaşayabilir. Kadına uygulanan şiddet, yaşanılan toplumun beslendiği geleneklerin önyargılı bakış açısı, şiddet gören kadınları korumaktan öte şiddeti körüklemektedir. Kadınlardaki korunma, sahiplenme isteği dürtüsü abartılınca geleneksel kalıplar çerçevesinde, potansiyel olarak erkeği yüceltme durumu ortaya çıkıyor. Kızını evlendiren baba zamanla damadına cephe alabiliyor, kızına

damadı kötülük yaptığı için. Ama zamanında kızını erkekler karşısında sürekli koşulsuz itaate yönlendiren de aynı baba maalesef. Sonuçta yanlış geleneksel inançlar masum çocukları şiddete yöneltiyor, daha vahimi ise özgüvensiz, edilgen büyüyen kişi, çocuklarını da bu şekilde büyütüyor. Zincirleme olarak gelişen bu değişmeye dirençli yanlış inançlar, nesilleri önce kendisine, sonra başkalarına esir ediyor. Birey olma sorumluluğu taşımayanlar inançları, geleneksel kalıpları, egoları doğrultusunda yorumlayıp türlü zulümleri yapabiliyor. Suistimaller kendini toplumun farklı yapılarında gösteriyor. Kadın ve erkek insani haklar anlamında mutlak eşittir, fakat kadınların mutlak surette erkeğe gücünü devretmesi, onunla kendi benliğini bir yapması, kendini benliğini ona adaması bir bakıma zamanla erkekleri üstün olmaya, narsist girişimler sergilemeye yöneltiyor. ”Erkek adamdır, ne yapsa yeridir” tarzındaki nice aptalca ve bilinçaltında şiddeti körükleyen sözlerin toplumda yaygın olması sağlıklı evlilikleri, sağlıklı çocukların yetişmesini engelliyor. Bir anlamda kadının erkeğini aşırı sevmesi, yüceltmesi durumu belki de kadının zamanında annesinden, babasından görmediği ilginin, değerin kendisinde oluşturduğu sevgi ve değer görme açlığını erkeğinde bulma arzusu, erkeği kontrolsüzce mutlak otorite haline getiriyor. Tabi bu zamanla ilişkiyi tek yönlü hale getiriyor, adeta köle-efendi durumu ortaya çıkıyor. Bu durum sevginin bitmesine, güvenin azalmasına kadar gidiyor. Bireylerdeki ruhsal ihtiyaçların gerekli tatmini olmayınca, potansiyel olarak kişi dış unsurların kontrolüne girebiliyor. Özellikle ekonomik bağımsızlığı olmayan ve aynı zamanda çocuklu bayanlar tek yönlü bu ilişkilerde büyük yaralar almakta, çocuklar ise bu durumdan mutlak surette olumsuz etkilenmekte. Birey olarak kendi sınırlarını bilen, duygusal, düşünsel kontrolünü çizebilen, neyi istediğini bilen, empatiyi yaşatabilen, nedenselliğe dayalı düşünme biçimini tercih eden özgür zihinler bağımlı değil, bağlı ilişikleri tercih ederler. Ve bilirler ki kendi benliklerini başkalarından daha değersiz görürlerse orda sevgi biter, mutlak otoriteye bağımlılık başlar ki bu da şiddetli durumlara götürür bireyleri, toplumu.

halilkrk025m@hotmail.com

YAZARIN SON YAZILARI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

YORUM YAZ