Adana'nın Öncü Gazetesi
$ DOLAR → Alış: 34,44 / Satış: 34,58
€ EURO → Alış: 35,96 / Satış: 36,10

TOPLUMSUZ SANAT

EĞİTİMCİ - YAZAR HALİL KIRIK
EĞİTİMCİ - YAZAR HALİL KIRIK
  • 20.01.2021

TOPLUMSUZ SANAT

Kitap okuma oranının yok denecek kadar az olduğu, fikri düzeyin azaldığı bir toplumda sinema, tiyatro, moda, konser gibi etkinliklerin sanat, kültür seklinde görkemli biçimde halka sunulması ve toplumca çokça rağbet görmesi genel kültür ve sanat algısının, bilincinin yüksek olmasından değil, edilgen ve boşluk içindeki zihinlerin kendini avutmak için sanat yapma adına eğlenmesinden ibarettir. Sanata, kültüre, musikiye anlam katan etken en temelde fertlerin bilinç düzeyinin olgun olmasıdır. Nitekim toplumun fikri düzeyi ve bakış açısı geri olduktan sonra orda sanat, sanatçı, edebiyat yaratıcılıktan, estetik algıdan, bilinçten uzak kısa yoldan para kazanmak isteyenlerin uğrak yeri, düşük benlikteki insanların şişirilmiş egolarını tatmin eden şovlardan, oyunlardan ibaret hale gelir. Toplumsal, sanatsal değerlerin yozlaştığı bu toplumlarda 2 kitap okumadan milyonlar kazanan sarkıcılar sanatçı olarak algılatılırken topluma; ömrünü ilme adayabilmiş aydınlar, bilim adamları ortalama standartta yasarken genel olarak toplumun bilim adamından, eserlerinden haberi yoktur.

Yine ekranlarda hiç kitap okumayan oyuncular, şarkıcılar ekranda küfürlü konuşabilmekte, kavgalar edebilmektedir rahatlıkla. Bilinç tükendikçe, yozlaşma arttıkça kavramların, olguların, durumların içeriği yozlaşmakta, değişmekte; sanatçı, sanat, yaratmak kavramları egolara hizmet edip halkın bohem, boş dünyasını daha da çok bunalıma itmektedir. Arabesk kültür, arabesk sanat algısı, arabesk edebiyat, roman yazımı akımı bu şekilde gelişirken toplum bilinçsiz olduğu için kendilerine verilen zararın farkında olamaz; bilakis bu tarz yozlaşmış sanat, kültür akımının gelişmesine, ayakta kalmasına destek olurlar. Bu süreçte, maddi anlamda çakma sanatçılar vs. ciddi kazançlar sağlarken toplum, hem onlar gibi olamayıp ranttan pay alamaz, hem de fikri, insani, ahlaki yönden günden güne bozulur. Televizyon toplumun ihtiyaçları için değil sermaye sahiplerinin ihtiyacı için yayın yapar.

İçinde yaşadıǧımız çaǧ, anti-entelektūel bir çaǧdır. Ne kadar cahilseniz o kadar fazla şansınız var bu sistemde. Ben bu çaǧa “aptallar çaǧı” diyorum.Hayatında ders kitabından başka bir kitap okumamış hekimler, avukatlar, yargıçlar, mūhendisler, bilim insanları vs… yetiştiren ve onları kendisine hizmet ettiren bir fabrikadır kapitalist sistem.Tek bir kitap okumamış bir futbolcu milyonlarca dolar ve būyūk bir ūn kazanabiliyor. Sistemin kurallarına uymayan, hayatını insanlıǧa adamış bir bilim insanı ya da entelektūelin adını toplumun būyūk kesimi bilmiyor

Halkın bilinci, fikir dünyası çok zayıf diye onlara ticari amaçla, basit, duygu sömürüsü yapan, öğretici olmayan niteliksiz kitaplar yazmak; semt pazarında parası çok az olduğu için alım gücü olmayan insanlara çürük elma, armut satmaya benzer. Kitap her zaman iyi amaçlarla yazılmıyor, derlenmiyor maalesef. İlkel düşünen, bilinci zayıf toplumlarda yetersiz, iyi niyetli olmayan yazarlar halkın bilinçlenmesine katkıdan ziyade kendi ego tatmini, ticari amacı için yazarlar. Özellikle duygusal travma yaşayan insanlara sözde çözüm amaçlı, nabza göre şerbet verme misali yazılan yüzeysel kitaplar toplumun bilincini daha da geriye götürür. Her gıda yenilmeyeceği gibi her kitap da fayda vermez.

Bazen bir kitap okuyorum çeyrek kitap okumuş gibi hissediyorum kendimi, bazen bir kitap okuyorum 10 kitap okumuş gibi hissediyorum. Hoşça zaman geçirmek için okuma oldu mu kalitesi düşük, özgünlüğü olmayan çerezlik kitaplar rağbet görmekteyken, insanın vizyonunu genişleten, derin algıya, anlatıma sahip, akla manevralar yaptıran eserler az insan tarafından okunmakta. Düşündüren kitaplar ile duygusal öğeler odaklı eserleri okuyanların derinliği, kavrayışı, bakış acısı farklı olacaktır. Kendimle yüzleşmeyi sağlayan kitaplar yüzüme çarpa çarpa gerçekleri haykırırken ayni zamanda derin yaralarıma merhem olmaktadır.

Tribünlere oynanan, zihinsel geviş getiren eserler beni kendi gerçekliğimden koparmaya çalışırken özgün olmayan ifadeler zaman ve enerji kaybından öteye gidememekte. Zevk için okumakla kendini bilmek için okuma çok ama çok farklı insan ortaya koyar.

Tüketim, gösteriş çağında kalite, gerçeklik algısı gittikçe daha çok göreceli bir hal almıştır. İnsanda içerik basitleştikçe dışsal nesneler, arzular daha çok istenilmeye, arzu edilmeye başlanmakta. Bu çağda insanın saf doğası, en temel insani yapısı, düşünce ve duyguları büyük sermaye çevrelerinin rant uğruna ürettiği sahte ihtiyaçlar endüstrisine, manipülasyonlarına kurban gitmiştir.

Körelmiş, yozlaşmış zihinler içten içe mutsuz, doyumsuzken bunu fark edecek, değiştirecek bilinçten yoksun olmaları onları daha da derin boşluklara itmekte. Varoluşsal kaygıyla değer, anlam arayışında

olamayanların özgürlük adı altında nefislerinin her dediğini yaparak iyiden iyiye kendilerini metalaştırmakta, en insani duygularıysa doyumsuz arzularına yenik düşmektedir. Ve böyle bir toplum ancak ışıltılar içinde tutsaklığı yasayan yıldızlar gibidir adeta.

Kariyer, para, diploma, prestij için değil merak, keşfetme arzusu, öğrenme isteği, varoluşsal sorgulama için okuyanlardan bilim, ilim adamı, aydın çıkar. Bir toplumda akademisyen, kariyerli, diplomalı insan çok olduğu halde bilim, eğitim, teknoloji geriliyorsa orda bilgi egosal, nefsi çıkarlar için araç olarak kullanılmıştır ve edinilen bilgiler kişide olumlu değişim için edinilmemiştir. Bilgiyi, ünvanı egosu uğruna araç görenler sahip oldukları ünvanla, makamla cehaletlerini örtmeye çalışırlar. Zoraki edinilen bilgi akılda kalmadığı için içsel, ruhani doyum için okumayanlarda insani erdemler gelişmez, toplumda yozlaşma artar. Bir ülkeyi anlamak istiyorsak o ülkede ne okunduğuna bakmak yeterli. Özelikle “çok satanlar” listesi sayfalarca sürecek sosyolojik analizin özeti olabilecek kısa bir özetin özeti gibidir: Bir ülkenin düşünsel sefaleti.

Okyanuslar dolusu gereksiz enformasyon ve ucuz temaşa, insanoğlunun ruhunu hiç büyütememekte, tersine onu daha sığ hale getirmektedir; manevi hayatımız daralmakta ve küçülmektedir. Canlıların konforu ortalama bir insan için iyileşmeye devam ederken, ruhsal gelişme durağanlaşmaktadır. Aşırı tıkanmak, yanı sıra yüreklere bir hüzün sokmakta, bunca zevkin hiç tatmin getirmediği anlaşılmaktadır, hatta çok geçmeden bunun bizi boğacağı sezilmektedir. İsteklerimizi sınırlama günü gelmiştir ve durum acildir. Kabul edelim; yalnız kendimizin duyabileceği küçük bir fısıltıyla bile olsa, itiraf edelim: Hayatı böyle çılgın bir hızla yaşarken, ne uğruna yaşıyoruz biz?.

halilkrk025m@hotmail.com

YAZARIN SON YAZILARI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

YORUM YAZ