“ÜLKEMİZ NÜKLEER ÇÖPLÜĞE DÖNÜŞTÜRÜLMESİN”
Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) Adana Şubesi Başkanı Mehmet MAK, nükleer santrallerin her zaman tehlike potansiyeli taşıdığını, nedeni ne olursa olsun, yapımında, işletilmesinde, atıkların depolanmasında ve sökümünde yapılacak en küçük bir hatanın, telafisinin mümkün olmayacak sonuçlara yol açacağını söyledi. EMO Adana Şubesi Başkanı Mehmet MAK tarafından basın açıklaması gerçekleştirildi.
” Fukuşima’lara Hayır” diyen Mehmet MAK, dokuz yıl önce bugün, Hiroşima, Nagazaki ve Çernobil’den sonra bir başka nükleer felaketin daha insanlığı tehdit ettiğini, 11 Mart 2011 tarihinde yaşanan deprem sonrası Fukuşima Daiçi Nükleer Enerji Santrali’nde ortaya çıkan soğutma problemi ve patlama nedeniyle, santralden çevreye tehlikeli boyutlarda radyasyon salındığını, ilk önce Japon halkının içtiği su, soluduğu hava, üzerinde yaşadığı, beslendiği toprakların ölümcül bir hal aldığını, arkasından radyasyon bulutlarının tüm dünyada geçtiği her yerdeki yaşamı etkilediğini anımsattı. Mak, açıklamasında şu görüşlere yer verdi: “Nükleer enerjinin en tehlikeli, en kirli ve en kabul edilemez enerji üretim biçimi olduğunu ve hala nükleer enerjiyi savunmaya devam eden çevrelerin, kazaları ve kazaların ölümcül sonuçlarını halktan gizleyerek varlıklarını sürdürmeye çalıştıklarını bir kez daha vurguladı. Fukuşima’da yaşananlar ileri teknoloji ülkesi olarak bilinen Japonya’nın bile, bir nükleer kazaya karşı çaresiz kaldığını göstermekle kalmıyor, nükleer enerjiye sahip bütün ülkelerde hükümetlerin şeffaflıktan uzak olduklarını ve nükleerci şirketlerin çıkarları için gerçekleri gizleyerek halk sağlığını hiçe saydıklarını kanıtlıyor. Kazanın sonuçlarını gizleyen Japon yetkililer de, Türkiye’de Çernobil kazasından sonra radyasyonlu çayları halka içirmekte bir sakınca görmeyen hükümet yetkililerinden farklı değillerdi. İnsan eliyle yaratılan felaketler listesinde birinci sırada yer alan nükleer felaketler gibi Fukuşima’da da yaşananlar kader değil, kaza değil, cinayetti. Nükleer santraller var oldukça kaza görünümlü cinayetler yaşanmaya devam edecektir. Biz biliyoruz ki; nükleer santraller her zaman nükleer tehlike potansiyeli taşımakta, nedeni ne olursa olsun, yapımında, işletilmesinde, atıkların depolanmasında ve sökümünde yapılacak en küçük bir hata, telafisinin mümkün olmayacağı sonuçlara yol açabilecektir. Gelişmiş ülkeler enerjide nükleere bağımlılık oranını hızla aşağıya çekip, yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelirken, işlevini tamamlamış enerji teknolojilerini de geri bıraktırılmış ülkelere aktarmaktadırlar. Nükleer enerji santralleri da bunlardan biridir.”
“NÜKLEER TEMİZ VE GÜVENLİ ENERJİ DEĞİLDİR”
MAK, ülkemizin yenilenebilir enerji kaynakları açısından son derece şanslı olduğunu, siyasal iktidarın bu konuda ARGE çalışmalarına yoğunlaşacağına, nükleer santral yapmak için devletlerarası anlaşma yaptığını ifade etti. Mak, bu konuda da şöyle konuştu: “Nükleer enerji söylenildiği gibi ucuz değildir; hem kurulum, hem üretim-işletim, hem de güvenlik maliyetleri çok yüksektir. Nükleer enerji temiz ve güvenli değildir; bu nedenle dünyada pek çok ülke nükleer enerjiyi terk etmektedir, güvenlik ve özellikle atık sorununu çözememişlerdir. Dünyanın henüz hiçbir bölgesinde nükleer atıkların saklanması için lisanslı bir depolama alanı bulunmamaktadır. Bu atıklar yüksek ek maliyet getirmesinin yanında, yaşam ve çevre açısından çok büyük bir tehdittir. Türkiye’yi ve dünyayı yeni facialara sürüklemeye, nükleer lobilerin pazarı-çöplüğü yapmaya kimsenin hakkı yoktur. Öyleyse bu kara bulutları çağırmanın anlamı ne? Enerji politikalarında geçmişten bu yana yaşanan yanlışlara bir yenisini eklemek isteyenler yetkililer, her
ne kadar nükleer santralın enerji ihtiyacından kaynaklı olduğunu savunsa da, nükleer enerji santralleri siyasi bir tercih olarak dayatılmaktadır, bu da ülkemiz tarihine düşmüş kara bir leke olarak anılacaktır. Bilimsel veriler ve toplumsal duyarlılıklarla hareket eden kurumlarla birlikte, üzerimize düşen sorumluluğun bilinciyle halkımızı aydınlatmak amacıyla resmi yalanları değil, gerçekleri daima kamu oyuna sunacağız. Nükleer santral çılgınlığına karşı doğayı ve insan yaşamını kararlılıkla savunacak, ülkemizin nükleer çöplük haline getirilmesine izin vermeyeceğiz.”
Nükleere İnat, Yaşasın Hayat!