Ali İrfan Vural : “İlimsiz gidilen yolun sonu karanlıktır.”
YAZI DİZİSİ – 1 : ALEVİLİK
Değerli okuyucularımız, Aleviliği daha bilimsel, kendi gerçeklerine uygun bir şekilde, tarihe ve günümüze aykırı bir anlayışa neden olmadan, kendi özünden kopmadan en doğru şekilde ifade etmek için çabalayan ve “İlimsiz gidilen yolun sonu karanlıktır.” diyen Anadolu Alevi Hareketi İnanç, Kültür, İlim, Eğitim, Araştırma, Yardımlaşma Derneği Başkanı n kaleme aldığı yazı dizisini keyifle okumanızı dileriz.
Alevileri doğru tanımak için önce Aleviliğin ne olduğunu doğru bilmek gerekir.
Alevilik ise birilerinin sözleri ve bazı fiilleri ile anlaşılmaz. İmam Ali efendimiz; “Hak kişilerden tanınmaz. Hakkın kendi nişaneleri vardır ve ancak kendi nişanelerinden tanınır.” buyurmaktadır.
Şimdi, bizler de İmam Ali efendimizin bu buyruğuna uygun bir şekilde Aleviliği kısaca özetlemeye çalışalım.
*BİRİNCİ NİŞANE*
KELİME VE KAVRAM OLARAK ALEVİLİK:
Aleviliğin kelime ve kavram olarak ortaya çıkışı, varlığı ve içeriği kendisine konan bu isimle vardır. Bu isim onun gerçeğidir. Örneğin su gibi sıvı maddeleri içine doldurarak rahat içilmesini sağlamak için bir vesileye ihtiyaç duyulmuş bu vesile meydana getirilip kullanıma başlanmıştır. Bu vesile meydana geldiği andan itibaren bir isim konularak o isimle anılmaya başlanmıştır. Bugün bütün toplumda “bardak” denilince bu vesile anlaşılır. Aynı zamanda bu vesile kendi yapılış var oluş hedefi üzeredir. Varlığı, kullanımı ve içeriği bu ismin yüklediği mana dahilindedir. Elbette örneğini verdiğimiz bu vesile her dilde farklı harflerin oluşturduğu bir isimle anılır; hedef, içerik, mana aynıdır. Bazı isimler ise bütün dünya dillerinde var oldukları andan bugüne kadar aynı dilin oluşturduğu harflerin meydana getirdiği okunuşu ile anılır. Bu onun önemini, şöhretini, özelliğini ve özel oluşunu da gösterir. Alevi ve Alevilik bu kelimelerdendir.
Her şey ortaya çıkıp gözlere görüldüğü, varlığı insanlar tarafından hissedilip şahit olunduğunda; kendisine uygun görülen bir isimle adlandırılır. Tıpkı yeni doğan bir insanı adlandırmak gibi. Alevilik de böyledir.
Peki, Aleviliğe neden Alevilik denmiştir? Alevilik neden bu isim üzere var olmuştur? Bunu dil kaideleri yani edebiyat açısından incelediğimizde gerçek karşımıza değişmez bir kanun olarak net bir şekilde çıkmaktadır.
Alevi ve Alevilik Arapça bir kelimedir. Her dil için edebiyat olarak adlandırdığımız dil kuralları vardır. Her bir dil içerdiği kelime ve kavramları bu kurallar üzere manalandırır ve açıklar.
Alevilik, kendi içeriği üzerinde kendi adının işaret ettiği özellikleri içerisinde barındıran özel bir sıfattır. Alevi ise Alevilik ile sıfatlanan Alevilik içerisindeki mana ve değerleri üzerinde taşıyan kimse demektir. Yani Alevi, Aleviliğe uygun ve Aleviliği yaşayan kimseye denir.
Alevi kelimesinin varlığı Arapça olan “Ali” ismine bağlıdır. Ali ismi olmadan bu kelimenin ortaya çıkması mümkün değildir. Burada bu kelimenin Alevi olarak çıkışı Ali ismi ile ilgilendirilen bir manayı ifade etmek üzere kullanılan yardımcı bir Arapça harften yararlanarak gerçekleştirilmiştir.
Bu harf Arapçada nispet, irtibat, ilgi, benzerlik manalarını ifade eden “y” harfidir. Bu harf “Ali” isminin sonuna eklenerek hedeflenen mana meydana gelmiştir. Bu durumda Alevi kelimesi meydana gelişinde hedeflenen manayı bizlere bildirmektedir. Bu mana, bu Arapça isim ve harfin içeriği ile şu manadadır: Ali’ye nispet verilen, Ali ile ilgili, Ali’ye benzeyen. Bu, inkârı olmayan ve hiçbir tevili mümkün olmayan edebiyat ilminin ortaya koyduğu bir kanundur.
Tıpkı bugün Türkçemizde kullandığımız “siyahi”, “altuni” kelimeleri gibi. Yani, burada bir şey siyaha nispet verilmekte veya altına nispet verilmekte. Kendisi siyah veya altın değil ama siyah ve altın arasında güçlü bir irtibatın ya da benzerliğin olduğunu ifade için kullanılır.
ALEVİ: Edebiyat ilmi çerçevesinde; Ali’ye nispet verilen, Ali’ye benzeyen, Ali ile arasında ciddi ve güçlü ilişkisi olan kimseler için verilen isimdir. Alevi, “Ali’nin” varlığına, düşüncelerine, inançlarına, fiillerine, sıfatlarına, buyruklarına tabi, bağlı, yakın, benzeyen ve bu doğrultuda inanç ve muhabbetle gayret gösteren kimselerdir.
*İKİNCİ NİŞANE*
TARİHSEL OLARAK ALEVİLİK:
Tarihin hiçbir döneminde bu isimle anılan bir topluluk görülmemiştir. Ancak bu var ve bu toplum insan tarihinde ilk kez İslam döneminde Allah’ın velisi ve hak halifesi Kâbe’de doğan İmam Ali efendimizin yeryüzünü şereflendirmesi ile hayat bulmuştur. Bunun aksini iddia edenler ilim ve haktan uzak birilerinin emrinde, art niyetli kimselerdir. Onların yeri karanlıklardır.
Kelime ve tarih nişanesine baktığımızda bunun örneklenişini net bir şekilde göreceğiz. Tarihe ilmi bakış açısıyla baktığımızda; İmam Ali efendimizin evlatlarına “Alevi” ismi ile hitap edildiğini görürüz. Aynı şekilde daha sonraları onların safında olan, onlara yakın olan, onlara yar, yardımcı ve dost olanlara “Alevi” ismi ile hitap edildiği gerçeğinin inkârı mümkün değildir. Bu gerçek hem dilbilgisi hem de tarih ilmi açısından Alevi kelimesinin manasını, inkârı mümkün olmayacak şekilde bizlere bildirmektedir.
İslam peygamberi zamanında; İmam Ali efendimizin varlığı, onun peygamber efendimizle irtibatı, onun hayat içinde insanlar arasındaki çok önemli ve üstün yapısı ile Allah’ın velisi iken ona karşı olumsuz, vicdansız, insafsız davrananlar, olumsuz tutumlar içerisinde olan, onu sevmeyen ve istemeyen kimseler vardı. Üstelik Allah ve Resul’ünün onu sevmesi, onun hakkında sevilmesini, ona itaat edilmesini, onun güzel makamını, değerini, üstünlüklerini ısrarla buyurmalarına rağmen.
İslam tarihini tarafsız ve ciddi bir şekilde inceleyen herkes, Peygamber efendimizin dönemi ve sonraki dönemde bu gerçeğe baktığında “hepimizin bildiği o Şah-ı Merdan, Haydar-ı Kerrar, Emir-el Mü’minin, İmam’ul Muttakin” Ali’yi seven ve sevmeyenler, isteyen ve istemeyenler oluşu gerçeğine şahit olacaktır. İşte bu gerçek ve İslam tarihinin o günlerinde doğan bu nedenlerden dolayı Alevilik ateşi tutuşmuştur.
Bu tarih sürecinde meydana gelen ve günümüze kadar uzanan gelişmelerle; acılar, zulümler, ihanetler, cehaletler, sömürüler, kan ve karanlıklarla yoğrulup bugün içinde bulunduğumuz hali almıştır.
Devam edecek.