YENİ ADLİ YILDA HUKUK DEVLETİNE DAHA ÇOK İHTİYACIMIZ VAR
YENİ ADLİ YILDA HUKUK DEVLETİNE DAHA ÇOK İHTİYACIMIZ VAR
Avukat Arabulucu Ümit Arif Özsoy ile yargıda yaşanan sorunlar ve sorunların çözümüne yönelik öneriler ile ilgili bir röportaj yaptık. Keyifle okumanızı dileriz.
– Yeni adli yıl açıldı. Yeni dönem için ne düşünüyorsunuz?
1 Eylülde yeni adli yıl tüm sorun ve tartışmaları ile birlikte açıldı. Bu sorunların bir kısmı geçmişten bugüne gelen tartışılan sorunlar ama önemli bir kısmı ise son dönemde ağırlaşan sorunlar. Her yeni “Adli Yıl” açılışında hukuk devleti , yargı bağımsızlığı yönünden daha ağır tablo ile karşı karşıya kalıyoruz. Sorunlar çözülmek bir yana daha da ağırlaşıyor. Yaşanan sorunlara ekonomik kriz nedeniyle avukatlık mesleğinin ağır ekonomik sorunları da eklenmiştir. Hukukçular olarak toplum olarak Yeni Adli Yılda talebimiz ve özlemimiz çağdaş hukuk devleti.
– Türkiye’de yargının sorunlarının kaynağı nedir?
Hukukun meşruluğu yasaların arkasındaki toplumsal mutabakatın varlığına sıkı bir şekilde bağlıdır. Bu bağlamda hukuk sisteminde yaşanan aksaklıklar, çoğu kez toplumsal parçalanmanın yansımasından bir şey değildir. Hukuk sistemimiz krizde olduğu toplumun büyük bir kesiminin şikayetçi olduğu gerçek. Ama hukuk özünde siyaset tarafından yaratılan bir olgu olduğu ve dolayısıyla hukukun sınırları siyaset tarafından çizildiği için bizlerin hukuk krizi olarak duyumsadığımız şey aslında genel olarak siyasetin krizidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Kararlarının uygulanmaması, Anayasa Mahkemesi kararının yerel mahkeme tarafından tanınmaması gibi olgular hukuki tartışmalar gibi görünse de genel olarak siyasetin yargıya etkisinin krizidir.
-Yargının sorunları içinde bir numaralı sorun hangisidir?
Buna verilecek tereddütsüz cevap Yargı Bağımsızlığıdır, yargının bağımsız olmamasıdır. Yargımızın ağır işlemesi, adaletin gecikmesi,adalete erişimin pahalı olması, savunmanın yeterince bağımsız olmaması, verilen cezaların toplum vicdanını tatmin etmemesi, gibi ciddi başka sorunları da bulunmakla birlikte birinci sıraya Yargı bağımsızlığını koymak mümkündür.
Gelinen nokta itibarıyla Adalet Bakanlığı’na karşı yargı bağımsızlığını koruması beklenen Hakimler Savcılar Kurulu bizzat bakanlık bürokratlarının hatta siyasilerin üye olarak seçildiği ve bakanlığın dairelerinden biri gibi iş gören,tamamen bağlı bir kurum haline geldi. Türkiye’de hakimlerin bırakın bağımsızlık ve tarafsızlık gibi kavramları, sıradan bir memur kadar bile güvencelerinin olmaması, onu iktidarlar nezdinde daha çaresiz konumda olmasına yol açmakta
Yargı bağımsızlığından bahsedilemeyince hukuksal güvenlikten de bahsedemiyoruz. Hukuksal güvenlik olmayınca ekonomik gelişme, toplumsal refahın yükselmesinden bahsetmek de mümkün hale gelmiyor. Yargının bağımsızlığının tartışmalı olması siyasal iktidarın etki alanında olması, özgürlüklerden ekonomiye kadar toplumsal hayatımızın ana konularına etki eden bir durum olarak ortaya çıkıyor. Modern hukuk sistemlerini önceki yüzyılların karanlık yönetimlerinden ayıran en önemli unsur olan “Kuvvetler Ayrılığı” “Yargı Bağımszılığı” kavramlarıdır her iki kavramda ülkemiz için oldukça tartışmalı bir dönem yaşıyoruz.
-Siz bir avukatsınız avukatlık mesleğinin yargının içindeki konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dünyada tüm demokratik ülkelerde kabul edildiği üzere , Yargılama faaliyetinde sav, savunma, yargı bir bütündür ve hepsi birden yargının ayrılmaz kurucu unsurudur.Avukatlık mesleği , bağımsız savunmayı temsil eder, hukuksal anlaşmazlıklarda ve hukuk kurallarının uygulanmasında yargının diğer kurucu unsurları ile birlikte adalet hizmeti görür. Avukatlık hizmetleri, tıpkı eğitim , sağlık gibi bir kamu hizmetidir. Bu kamu hizmetinin gerektirdiği hak yetki ve saygınlıkta bulunması da bulunduğu konumun doğal sonucudur. Savunmanın kurucu unsur olarak muhatap alınmadığı, savunmanın taleplerinin değerlendirilmediği bir dönemden geçiyoruz. Üstelik savunmanın meslek örgütü Baroların karşı çıkmasına rağmen dünyada pek az örneği olan 2 nolu baro uygulaması getirilerek savunma mesleği ayrıştırıldı siyasallaştırıldı. Yargının sorunları aynı zamanda avukatlık mesleğinin de sorunları olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca avukatlık mesleğinin , hukuk fakültelerinin sayısının artması, fakültelerin eğitim kalitesi, ekonomik zorluklar, ücret düşüklüğü , çoklu baro uygulaması, gibi kendine ait sorunları da bulunmaktadır.
-Yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı ve hukukun sorunlarından bahsettiniz peki sorunların çözümü nedir çözmek mümkün müdür?
Sorunların çözümü elbette mümkün. Sorunların önemli bölümünü , ülkemiz gibi kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığının tartışmalı olduğu ülkeler de yaşıyor. Çağımızda otoriter yönetimler yargıyı ve kurumları ordan kaldırmıyor işlevsizleştiriyor bağımsızlığını bitiriyor. Rusyadan, Macaristana , Venezualladan Brezilyaya farklı gelenekten gelen ama otoriter popülist yönetim biçimiyle yönetilen iktidarlar mevcut buralarda da benzer sorunları görüyoruz. Ancak saydığımız bu ülkeler arasında hukuksal ve demokratik geriye gidişin en hızlı olduğu ülke ülkemiz olduğunu gözden kaçırmamak gerekiyor. Yine de ülkemizin 1876 dan bu yana yaklaşık 150 yıllık hukuk devleti geleneği var bunun verdiği bir hukuksal hafıza var, halen ayakta olan Cumhuriyet kazanımları var, hala hukuk devleti çağdaş demokrasi talep eden önemli bir toplumsal kesim var. Sorunlar karşısında kalıcı çözüm, toplumsal bakış açımızı değişmesinde yatıyor. Sorunlarını kurtarıcılara havale etmeyen sorunlarına sahip çıkan , talep eden denetleyen bir vatandaş bilinciyle hareket etmek gerekiyor. Türkiye’nin idari yapısı, siyasi geleneği, hukuk düzeni ne yazık ki yurttaşa ‘tek’ katılım yolu bırakmış durumda. Demokratik sistemlerden epey geri bir durum bu. Oy vermek dışında bir belirleme/karar yolu yok. Demokrasi kontrol, denge denetleme mekanizmalarıyla bir bütündür ve demokrasi herşeyden önce kültür sorunudur. Acıdır ki demokrasilerin tek sorunu günümüzdeki otoriter baskıcı siyasal iktidarlar değil ve onların anlayışı da değildir. Tüm siyasi partilerde, STK’ larda , meslek kuruluşlarında, iktidarın kutuplaşma siyasetinden yararlanıp konumlarını sorgulatmayan , yönettiği kuruluşu dizayn etmeyi meslek haline getiren anlayış yaygın , bu döngünün bozulması da zor görünüyor. Eleştirdiklerimize dönüşmemek için her alanda değişimi , yenilenmeyi başlatmak zorundayız
Denetlenemeyen, şeffaf olmayan, tek adam odaklı bir siyasi , sosyal yapı yerine , demokratik özgürlükçü, katılımcı bir yönetim yapısı oluşturmak gerekiyor. Ülkemiz bu kadar ağır sorunlar karşısında hukukla ,demokrasi ile , adaletle, kurumlarla yeniden inşa edilmek üzere geleceğini arıyor.