EMEK MÜCADELESİNİN KALBİNDE, İŞÇİNİN ALIN TERİNİ SAVUNAN GÜÇLÜ BİR SES: DİSK (DEVRİMCİ İŞÇİ SENDİKALARI KONFEDERASYONU) ADANA 1 NOLU ŞUBE BAŞKANI ERSOY KALİK

EMEK MÜCADELESİNİN KALBİNDE, İŞÇİNİN ALIN TERİNİ SAVUNAN GÜÇLÜ BİR SES: DİSK (DEVRİMCİ İŞÇİ SENDİKALARI KONFEDERASYONU) ADANA 1 NOLU ŞUBE BAŞKANI ERSOY KALİK
Adana gibi sanayisiyle öne çıkan bir şehirde işçi hakları, örgütlenme bilinci ve çalışma koşulları her zamankinden daha kritik. DİSK Adana 1 Nolu Şube Başkanı Ersoy Kalik, sadece bir sendika temsilcisi değil; aynı zamanda emeğin sesi, adaletin savunucusu.
Bu röportajda kendisiyle hem Adana’daki işçi hareketlerini hem de DİSK’in sahadaki etkisini konuştuk.
1-Sayın Kalik, DİSK Adana 1 No’lu Şube olarak şu an yürüttüğünüz temel çalışmalar ve öncelikli gündem maddeleriniz nelerdir?
Sendikamız DİSK Genel-İş, kentimizdeki çalışmalarını iki şube olarak yürütüyor. Bizler de Seyhan Belediyesi ve Seyhan İmar AŞ, ASKİ ve ASKİ Personel AŞ, Adana Ulaşım AŞ ve Aladağ Belediyesi’nde örgütlü Genel-İş Adana1 No’lu Şube olarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Önümüzdeki dönem tüm alanlarımızda yeni toplu iş sözleşmeleri yapılacak. Hem bu düzlemde, hem de yeni örgütlenme çalışmalarında tüm gayretimizle çalışıyoruz.
2-Adana’da işçilerin en çok karşılaştığı sorunlar nelerdir? Size ulaşan en yakıcı talepler hangileri?
Adana’da işçiler açısından sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz. Seyhan Belediyesi ve Seyhan İmar AŞ başta olmak üzere, çok ciddi ödeme sıkıntılarıyla karşı karşıyayız. Elbette belediyelerimizin karşı karşıya bırakıldığı mali sıkıntıların farkındayız. Çok ciddi bütçe kesintileriyle, iş yapmanın neredeyse olanaksızlaştığı bir dönemde olduğumuz açık.
Ancak işçi sınıfı o kadar çetin şartlarla karşı karşıya ki, istesek bile, fedakarlık yapmak gibi bir şansımız yok. İşçi arkadaşlarımız yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Buna ek olarak hem eksik maaş alıyor, hem de mesai ve tediyelerini alamıyor. Karşı karşıya olduğumuz en yakıcı sorun bu.
Diğer yandansa yeni belediyelerde ve belediye şirketlerinde örgütlenme, sendikamızı daha da büyütme mücadelesi veriyoruz. Aynı zamanda memleket çapında yaşanan sıkıntılara karşı da ses çıkarmak zorundayız. Ülkemizde öyle bir vergilendirme sistemi var ki, büyük servet sahipleri vergi ödemezken, işçi ve emekçiler akıl almaz yükseklikte doğrudan ve dolaylı vergileri sırtlanmak zorunda kalıyor.
Biz işçiler, elbette vergimizi vermekten rahatsız değiliz. Ancak sistemdeki adaletsizliklerin giderilmesini istiyoruz. Zaten yoksulluk sınırının altında bir yaşama mahkum edilen emekçiler, bu yükü taşıyamaz vaziyettedir. Vergi adaletsizliğine karşı hem yerel, hem de merkezi düzeyde kampanya ve eylemlerimiz sürüyor. Asgari ücret düşüklüğünden, yanlış enflasyon hesaplarına, işsizlikten, iş cinayetlerine pek çok başlıkta mücadelenin yükünü kaldırıyoruz.
3-Sendikal örgütlenmenin önündeki engeller bugün nasıl bir boyutta? İşçilerin sendikalara bakışı sizce nasıl değişiyor?
Sendikal örgütlenme ülke planında çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıya. İşçi ve emekçiler için ekonomi gerçek bir cehennem yakıcılığında. Bununla birlikte örgütlenmenin önüne de yasal ve gayri yasal birçok engel çıkarılıyor. Bunun sonucu olarak da, tüm çalışanlar arasında sendikalaşma oranı %15’leri aşamıyor.
Özel sektörde birçok örnekte görüldüğü gibi, sendikal çalışmalar başladığı anda patronlar hukuksuz şekilde bu çalışmaları yapan öncü işçileri tehdit ediyor, etkisizleştiriyor, hatta işten çıkarıyor. Kamuda ve pek çok Belediye Şirketlerindeyse ya işçilerin sendikal örgütlenmesi engelleniyor, ya da taşeronlaştırma, proje, esnek çalıştırma vs. yöntemlerle örgütsüzleştiriliyor.
İş cinayetlerinin Cumhuriyet tarihinde eşi görülmemiş şekilde yükseldiği bir konjonktürde, işçi ve emekçilerin tek güvencesi sendikal mücadeledir. Diğer yandan emekçinin gündemi siyasal açıdan sürekli göz ardı ediliyor. Birkaç emek dostu politik aktörü saymazsak, siyasi yelpazenin hiçbir noktasında emeğin adı geçmiyor.
Bunlar bir bütün olarak işçiyle sendikalar arasındaki mesafenin aşılmasını zorlaştırıyor. Ancak Genel-İş başlattığı örgütlenme atağıyla, yavaş yavaş bu zorluğun üstesinden geliyor. Bu alanda da öncülüğü üstlenmiş durumdayız.
Halihazırda örgütlü olmadığımız pek çok alandan işçiler, örgütlenmek için bize ulaşıyor. Bu durum, işçinin sendikalara bakışının daha pozitif bir noktaya evrildiğinin kanıtı bizim açımızdan.
4-DİSK olarak sadece ekonomik hakları değil, aynı zamanda demokratik hakları da savunduğunuzu biliyoruz. Bu bağlamda yaşadığınız zorluklar var mı?
Genel konjonktür, demokratik uygulamalar açısından hiç olumlu değil. Hem bireysel özgürlükler, hem toplumsal özgürlükler konusunda çok gerilemiş durumdayız. Geçtiğimiz aylarda aynı zamanda DİSK Genel Başkan Yardımcısı da olan Genel-İş Genel Başkanımız Remzi Çalışkan ve DİSK Çukurova Bölge Temsilcimiz de olan Genel-İş Mersin Şube Başkanımız Kemal Göksoy tutuklandı.
Hiçbir mesneti olmayan bu tutuklamalardan dolayı uzun süre özgürlüklerinden ve mücadeleden uzak kalmak durumunda bırakıldılar. Tam başkanlarımızın serbest kalmasına sevindiğimiz süreçte, bu kez de İzmir 8 No’lu Şube Başkanımız Deniz Şahin Gümüştekin ve İzmir 3 No’lu Şube Kadın Komisyonu Başkanımız Mine Bilir haksız, hukuksuz bir şekilde tutuklandı.
Mersin Şube Yöneticimiz Aydın Oktan bir süredir ev hapsinde… Sendikamız bu alandaki zorlukları da göğüsleme mücadelesi veriyor yani. Nihai amacımız kişi hak ve özgürlüklerinin bir lütuf gibi algılanmadığı, örgütlenmenin önündeki engellerin kalktığı, laik bir sosyal hukuk devletinin hayata geçmesidir.
- Son olarak, hem işçilere hem de kamuoyuna iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?
İşçi Sınıfının hak alma ve insanca yaşam mücadelesi tüm toplum tarafından sahiplenilmelidir. Mücadele eden emekçinin hakkını alması, toplumsal refahın da yolunu açar. Bu işçi neden bu kadar para istiyor, memur bile şunu alırken işçi nasıl bunu ister, profesör bile bunu almıyor türü yorumlar, en hafif tabiriyle ayıptır. İşçi Sınıfı örgütlü mücadele vererek daha insanca bir yaşam düzeyine ulaşırsa, hepimiz daha insanca bir yaşam düzeyine ulaşırız.
Çağrımız diğer meslek mensuplarının ve toplumsal kesimlerin de örgütlenerek, mücadeleyi yükseltmesidir. Yoksa, yoksulluk sınırının 82.000_₺’yi aştığı bir ülkede işçiye, emekçiye, emekliye bu miktarın altında bir ücreti reva görmek vicdansızlıktır.
Hak alma mücadelesi veren işçiye, “çöp kamyonunun arkasında asgari ücretle çalışacak milyonlarca üniversite mezunu işsiz var” deyip de, kurduğu bu cümleden rahatsız olmayan insan, kendisini sorgulamalıdır. Muradımız tarım, hayvancılık ve sanayii gelişimin planlı şekilde artırılması, halkımızın insanca bir yaşam düzeyine erişmesidir.
RÖPORTAJ : ÖZLEM PEKDURANER